Daktilo tıkırtısı… loş perdelerden süzülen ışık. Ali Bey, masasının başında ter içinde, mürekkep şişesinin devrilmesinden korkuyor. Yan masadan sigara dumanı ağır ağır yükseliyor.
Kapı açılıyor: küçük bir çocuk, kolunun altında evrak dosyalarıyla içeri giriyor. Çocuk işçi. Bir göz kırpımı sonra aynı çocuk kulaklık takmış bir stajyere dönüşüyor; elinde dosya yok, ekranına bakıp kendi kendine fısıldıyor: “Dosyayı yükledim mi?”
Zaman kırılıyor. 1930’un sıcak odasında kahkahalar: “Kadın işi başka, erkek işi başka.” 2025’in soğuk açık ofisinde başka bir ses: “Bu lafı edersen dava açılır.”
Ali Bey, kravatını gevşetmek istiyor ama çekiniyor. Masanın karşısında Ali Bey’in başka bir çağdaki sureti oturuyor; takım elbise yok, renkli tişört var, kulağında küçük bir küpe. Ali Bey gözlerini kaçırıyor, kendi çağının normali içinde sıkışmış. Öteki Ali de ondan gözlerini kaçırıyor; tişörtünü ve küpesini fazla rahat bulup bir an tereddüt ediyor.
Perdeden süzülen ışık LED lambaya dönüşüyor; mürekkep lekesi korkusu, Teams toplantısında mikrofonun açık kalma paniğine.
Ve arada başka bir sahne daha: Ali Bey, herkes aynı bardaktan su içerken elindeki bardağı düşürüyor; gülüşmeler arasında bardak gözden kayboluyor. O sırada öteki Ali Bey yanlışlıkla başkasının kupasını alıp kahve doldurunca “hijyen skandalı” diye WhatsApp grubunda ifşa ediliyor.
Bir yanda ilan panosuna asılan maaş listeleri, diğer yanda maaşların görünmez kılındığı HR sessizliği.
Ama ortak kader değişmiyor: Ali Bey’in maaşı yetmiyor. Öteki Ali’nin maaşı da yetmiyor.
— Normal…
— Normal mi?
— Çağa göre normalleşme.
Zaman birbirine karışıyor; sahneler üst üste biniyor. Ve iş çıkışı bütün Ali Beyler, aynı yorgunlukla eve dönüyor.